31 Ağustos 2010 Salı

RADU LUPU İLE BİR İSTANBUL AKŞAMI

38. Uluslararası Müzik Festivali konser programında Radu Lupu’yu gördüğümde açıkçası önce inanamadım. Sonra “acaba başka bir Radu Lupu daha mı var?” diye tereddüte düştüm, sonunda ikna oldum ve her derde deva; Radu Lupu Schubert albümünü dinleyerek, konser gününün gelmesini bekledim. Ben piyanonun doğru parmaklarla çalındığında çıkardığı sesin sihirli olduğunu düşünürüm, büyülenirim, odaklanabilirim, arınırım… Dolayısı ile konsantre olmam gereken bir işle uğraşacaksam piyano dinlerim, sakinleşmek istediğimde de. Çok üzüldüğüm ya da çok heyecanlandığımda. Aslında caz ya da klasik müzik sürekli piyano dinlemeyi seviyorum sanırım...




Radu Lupu; 40 küsur yıldır dünyanın en önemli konser salonlarında, büyük orkestralar ile sahne alan, yaşayan en büyük yorumculardan biri kabul edilen bir piyanist. Ama onu bir gün İstanbul’da, Aya İrini’de izleyebileceğime dair küçücük bir umudum yoktu açıkçası. Böyle bir durumda beklenti içinde olmamak için haklı sebeplerim olduğunu düşünüyordum Bence, Radu Lupu klasik müzik dünyasının J.D.Salinger’ı. Röportaj vermiyor, çok az bestecinin eserlerini yorumluyor, halka karışmıyor, internetten konser kayıtlarına ulaşılamıyor, popüler olan hiçbir şeyle ilgilenmiyor. 20 yıldır stüdyoya girip yeni bir solo albüm çıkartmıyor. Açıkçası İKSV’nin Radu Lupu’yu getirmek için direnebileceğini hayal dâhi edememiştim.

Ve Beklenen An Geldi:
1945 yılında Romanya’da doğmuş efsanevi sanatçı, bir anda Aya İrini’de herkesin soluksuz kalmasını sağladı. Eleştirmenler "muazzam bir tekniği olduğu ama mekanikleşmeden, lirik bir anlatıma sahip olduğu" konusunda birleşiyor. Bu konuda yorum yapamam ama Radu Lupu’nun Aya İrini’de tekrar yarattığı müziğin bir mucize olduğunu söyleyebilirim. Konser esnasında, kendimi geç saatte kapalı bir havuzun içinde yüzerken buldum. Fonda Radu Lupu’nun parmaklarından ölümsüz olanın müzik olduğu ortaya çıktı. O, her notaya bastığında daha küçüldüm/büyüdüm. Her tını kendimi her şey/hiçbir şey gibi hissetmemi sağladı, biraz daha kulaç atmayı denedim. Eve döner dönmez Kieslowski’nin Üç Renk Mavi filmini tekrar izlemeye karar verdim.


Arada arkadaşım Ebru ile Kieslowski’nin Üç Renk Üçlemesi’ni konuşmaya başladık. Benim üçleme arasında en sevdiğim Mavi. Onunsa Kırmızı imiş. O Kırmızı’dan en sevdiği sahneleri anlatırken, ben havuzun içinden çıkmayı/çıkmamayı denedim. Radu Lupu ile tarif edilemez bir yolculuğa çıktım.

İkinci Yarı: Mahler’in Makûs Talihi:

Radu Lupu bizimle hiç iletişime geçmemiş olsa bile İDSO ile muhteşem bir uyum yakaladı ve İDSO’nın her bir sanatçısı da o gece Radu Lupu ile beraber çağladı. Ancak, “solist/yıldız/star” ikinci bölüme kalmayınca izleyici de akın akın gidiyor. Hatta geçen yıl şahit olduğumuz bir türü; ikinci yarıya kalmamayı bir tür marifet sayıyor, kalanları da küçümsüyor. – Ben böyle durumlarda “tüm iyimserliğime rağmen” bunu söyleyen adına utanıyorum, başımı başka yere çevirmekten başka bir şey yapamıyorum, bunu söyleyen izleyici yerine; Klasik Müzik’ten hoşlanmıyorum diyenleri daha makul buluyorum-.

Dolayısı ile ikinci yarıyı her zaman olduğu gibi izleyici sayısı oldukça azalmış olarak izledik. Kalan şanslı izleyiciler olarak ferah ferah şef Rengin Gökmen yönetiminde, Radu Lupu’nun da vermiş olduğu yoğunlukla, İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’ndan Gustav Mahler’in 1.Senfoni’sini dinledik. Mahler’in fırtınalar koparıp, haykıran 1. Senfonisi bittiğinde dışarıda yağmur nerede ise bitmişti.

Gün Sonu Notları:

İKSV gelecek senelerde Mahler çalan ünlü bir virtüöz bulamazsa; Mahler her seferinde İstanbul'da boşalmış koltuklarla dolu bir salonda hayat bulacak. Bunca insan Mahler sevmiyor olabilir mi?

Viyana’ya gideceğimiz zaman alınacaklar listesi yapmış ve Radu Lupu konser kayıtlarından oluşan, Decca’nın 06.04.2010 tarihinde çıkarttığı 10 CD’lik Radu Lupu - Complete Decca Solo Recordings’i almayı listenin ilk sırasına yerleştirmiştim. Tekrar Viyana’ya gidemediğimize üzüldüm.



Eve dönüp Mavi’yi izlerken filmi kaçıncı kez –çoğu Ka ile- izlediğimi sayamadım. Bir anda kahve ve şeker’in karıştığı o bölüm geldiğinde filmi dondurdum. Ka’nın yanına gidip sahneyi izlemesi için salona davet ettim. Ka yıllardır film festivalini bırakma sebebi olarak bu sahneyi anlatır, “bir kahve bir şekerle bu kadar mı geç kaynaşır?” der. Çok güzel bir konser sonrası, en sevdiğim filmlerden birini yine aynı itirazlarla –ve bazı itiraflarla- izlemek gibisi yoktu. Viyana’yı unuttum. Nasılsa Viyana Filarmoni de buraya gelecekti. Ayrıca Amazon’da var değil mi?


Ebru ile acilen Kırmızı’yı izlemeliyim.

38. Uluslararası İstanbul Müzik Festivalini; yıldız isimleri, Viyana Filarmoni’yi ağırlaması, protokolün yarattığı gerilime rağmen her saniyesini aklımıza kazıdığımız Adem’in Yakarışı, başlı başına Arvo Pärt ve bilet fiyatlarının pahalılığı, nerede ise her konser öncesi bizi sırılsıklam eden yağmuru ile uzun süre etkisinden çıkamayacağım bir festival olarak hatırlayacağım. Ama asıl Radu Lupu’yu izleyebilmiş olmayı kendim için çok büyük bir mutluluk olarak görüyorum.

Ve Mozart sevmeyen arkadaşlara küçük bir tavsiye:



Gülda


RADU LUPU & İDSO

Aya İrini Müzesi
5 Haziran, Cumartesi 20.00

İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası
Rengim Gökmen şef
Radu Lupu piyano

Robert Schumann
Piyano Konçertosu, La minör, Op. 54

Gustav Mahler
1. Senfoni, Re Majör "Titan"

Ara dahil 90' sürer.

Çağımızın efsane piyanistleri arasında sayılan Radu Lupu, doğumunun 200. yılında Schumann'ın piyano konçertosunu seslendirmek üzere ilk kez Türkiye'de! 1966'da Van Cliburn, 1967'de Enescu International ve 1969'da Leeds International'da birincilik ödülleri alan ve kusursuz yorumlarıyla tanınan ünlü piyanist Lupu, 1995'te "Yılın En İyi Enstrümantal Kaydı" dalında Grammy ve Edison ödülleriyle de kariyerini taçlandırdı. Salzburg ve Lucerne gibi seçkin festivallerin vazgeçilmez konuğu olan Radu Lupu bugüne kadar Berlin Filarmoni, Viyana Filarmoni, Royal Concertgebouw gibi dünya çapında saygınlık kazanmış orkestralarla ve Karajan, Muti, Barenboim gibi olağanüstü şeflerle çalıştı. Yurtiçinde ve yurtdışındaki başarılarıyla kariyerinin doruğuna ulaşan şef Rengim Gökmen'in yönetimindeki İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası eşliğinde ilk kez Türk dinleyicileriyle buluşacak olan Radu Lupu ile tadı damağınızda kalacak bir konser gecesine hazır mısınız?
Biletler: 150, 120, 90 TL Öğrenci: 20 TL Balkon: 200 TL


Bu yazı 27 Haziran 2010 tarihinde ayseninkitapkulubu.blogspot.com'da yayımlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Paylaşmak İsterseniz

Related Posts with Thumbnails