22 Ağustos 2010 Pazar

The Manhattan Transfer - The Twilight Song/The Twilight Zone

Hatırlar mısınız The Manhattan Transfer diye bir grup vardı?








Şimdi resimlerine bakınca çok komik görünüyorlar ama kişisel caz tarihimdeki en önemli vokal grubu olduklarını söyleyebilirim. İlk başta da hiç bilinmeyen mistik bir bölgeden gelen "The Twilight Song/The Twilight Zone" şarkısı ile.






Dönemi iyice anlatabilmek için maalesef yıl vereceğim. 1986. Klips ve Onlar grubu ile Eurovizyon Şarkı Yarışmasına katılmışız. Ben de, ablam Fund ile The Manhattan Transfer ile tanışmışım. Hiç ara vermeksizin evde The Manhattan Transfer dinliyoruz. Görün havamızı, evde dinleyip uçuyoruz. Gazeteler, arkadaşlarımız Halley’den bahsediyor. Biz Fund ile Halley’in sözünü dahi etmek istemiyoruz. "Halley’de ne, o müzik mi? The Manhattan Transfer, Eurovizyon’a katılsa herkesi siler, perişan ederdi, ama katılmazlar zaten" diyoruz. (Küçük bir ara: Şimdi Halley’i tekrar dinleyince ne kadar emek harcanmış, ne kadar uğraşılmış olduğunu ve naifliğini görünce kendi gençlik halimden utandım. Niye şarkıları da dövüştürmeye başlamıştık bilemiyorum.)







14 yaşında idim, bir takım sınavlara hazırlanıyordum. O zamanlar kaset dinlerdik. Kaset dinlenmez duruma geldiğinde bir kalem yardımı ile kasedin şeridini tekrar sarıyorduk. Teybimizin durumu da içler acısı idi. Gerçi iki kasetli idi. Sanırım birine boş diğerine dolu kasedi koyup kayıt yapılabiliyordu ama bize kaset çekmiyorduk. Kasedi koyduğumuz yerin dibinde, ince metal bir iğne benzeri bir de aksam vardı. Dayım, o kısmı çok temiz tutmamız gerektiğini söylemişti. Fund ile sıraya koymuştuk, bir gün, o bir gün ben üniversiteye giden ablamız Zelda’nın rotring kalemini teybimiz için ödünç alıyorduk. -Dikkatinizi çekmek isterim; o kalemler ablam için kutsaldı, sadece o değil tüm kalemleri çok değerli idi. Hem bir ressamdan resim dersi alıyordu, hem de okulda çizim yapıyordu.- Şimdi Fund ile düşününce; nasıl onu ikna edip her gün kalemlerini aldığımıza şaşıyoruz.







Rotring kaleme dönüyorum. Kalemin silgi olan bölümünü çıkarttığınızda iğneden daha da ince bir tel ortaya çıkar, işte bizim için önemli olan bu kısımdı. Biz sadece kalemin o kısmını istiyorduk, uçlu kalem zaten sevmiyorduk. Hâlâ içine uç koyulan kurşun kalemlerle ilişkim iyi sayılmaz. Bir kere kalemi o kadar bastırmıştım ki uçtan fırlayan şey gözüme girmişti. Ayrıca çok sıkıldığım bir muhabbetti “07 ucun var mı? Yok, ben de 05 var, o marka mı, o iyi değil, hemen kırılıyor.” Kalemtıraşla açılan kurşun kalemlerin ne eksiği vardı hep merak ettim. Bu arada, belirtmeliyim, Zelda’ya sürekli, biz sadece silgili kısmı istiyoruz kalem ve uçlar senin olsun desek dahi, o bir türlü o kısmı bize vermiyordu. Vermediği gibi bizi onun kariyerini ya da sanatsal yeteneğini anlamamakla suçluyordu. Biz ise o ince telin, tüm anlattıkları ile ilgilisini anlamakta güçlük çekmekle beraber, o tele muhtaçtık. Kalemin diğer ucunda bulunan, o ince ve esnek tel, tam da dayımın bize öğrettiği gibi teybi temizlememize yarıyordu. O tele, zar inceliğinde bir pamuk dolayıp, teybin içini tozdan koruyorduk. Şimdi düşünüyorum da epey “obsesif” mişiz. Sonradan teybin bozulma sebebi de orada biriken pamukçuklar oldu.

Fund ile çok fazla kasedimiz yoktu. Madonna, Michael Jackson, benzeri birkaç pop ve klasik olanlardan caz kasetleri ve kimin verdiğini hatırlayamadığımız “Bülent Ortaçgil Fikret Kızılok” kasedimiz ile mutsuz değildik. Sadece radyo’ya yapışıp yeni bir şeyler öğrenmek ve onları bulmakla ilgili sıkıntımız ve bitmek bilmez bir hevesimiz vardı…




 
Posted by Picasa
Sonra günün birinde, diğer kuzenimiz çıkıp bize geldi ve bir süre bizde kalacaktı.- Teypte takılı Madonna kasedini çıkarttı ve bir Dire Straits albümü koydu. Bavullarından birini açtı ve ömrümüz boyunca görmediğimiz kadar kasedi, üst üste teybin olduğu yere yerleştirmeye başladı. Çok kararlı bir şekilde artık bunları dinlemeniz gerekiyor dedi. Dire Straits’den yeterince memnun kaldığımız görünce; The Best of Manhattan Transfer albümünü yerleştirdi. Bizim kuzenin asıl hedefi ne idi bilmiyorum ama Fund ile hâlâ devam ettiğimiz caz serüvenimizin milâdı o gündür diyebilirim.

Aslında ne tam cazdı, ne poptu ne funk idi. Her ne idi ise bizi o kadar büyüledi ki biz de sayesinde hızla Stan Getz'e geçtik.






Eğer, Rod Serling’in yazıp, sunduğu The Twilight Zone dizisinin de bir takipçisi iseniz The Manhattan Transfer’i unutmak mümkün değildir.






Sahi kaç yıldır İstanbul’a gelmiyorlar? Neredeler acaba? Açıkhava’da The Manhattan Transfer dinlemiş ve epey keyif almış biri olarak eğer gelmeyeceklerse bile 2009 da çıkardıkları The Chick Corea Songbook albümünü dinlemenizi tavsiye ederim. Ne eski, ne yeni, tam da istediğim gibi…






Bu arada ben The Twilight Song/The Twilight Zone şarkısından bahsedecektim değil mi? Daha grubu, şarkıyı anlatacaktım…


Ben sustum, şarkı konuşsun:

Çünkü bu melodiyi duyduğum zaman, bu acayip yanılsama:) beni içine alıyor…


The Twilight Song/The Twilight Zone


When I hear this melody

This strange illusion takes over me

Through a tunnel of the mind

Perhaps a present or future time oh, oh

Out of nowhere comes this sound

This melody that keeps spinning 'round & 'round

Pyramidal locomotion

From a mystic unknown zone


Hearin' the twilight

Hearin' the twilight tone


Unpretentious girl from Memphis

Saw the future through her third eye

People came with skepticism

Picking, testing her precision, no, wo, oh, oh

Suddenly they heard this sound

This melody that keeps spinning 'round & 'round

A signpost up ahead is calling

Through the mystic unknown zone


Hearin' the twilight

Twilight swept away, feelin' the rhythm

Hearin' the twilight

Twilight swept away, ba da, loo da, ba da loo da

Hearin' the twilight

Twilight tone


Submitted for your approval. One Mr. Miller, who's about

to take a trip into oddness and obsolescene, through a

zone whose boundaries are that of imagination.

Accompanying him on this journey is the mesmerizing

sound of the Twilight Tone.



On a cold & rainy night

One Mister Miller had a rare flight

Glen was up there boppin' a rhythm

Then the engine stopped to listen with him

Play that beat, oh, oh

Suddenly he heard this sound

This melody that keeps spinning 'round & 'round

Now he resides and plays trombone

In the mystic unknown zone



Hearin' the twilight

(Ooooooh, twilight)

Hearin' the twilight

(Hearin' the twilight)



Gülda

Bu yazı 4 Mart 2010 tarihinde www.ayseninkitapkulubu.blogspot.com’da yayımlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Paylaşmak İsterseniz

Related Posts with Thumbnails