22 Ağustos 2010 Pazar

Buika ile En Son İçki ya da “El Último Trago”

Caz Festivali bitti, temmuz bitti, ben hâlâ Buika ile ilgili iki satır yazıyı bitiremedim. Havadan mı, aksiliklerden mi, yoksa anlatılamaz bir sıkıntının içine sıkışmaktan mı bilemiyorum ama tüm aya geri dönüp baktığımda; yarım kalmış ve belirsizliklerle dolu bir sürü iş, iyice sivrilen köşeler ve sakinleştiremediğim bir sinirlilik hali kaldı geriye. İç çekip, "bilemiyorum!" diyorum. Hâlbuki sadece Caz Festivali zamanı olması bile iyi gelirdi bana...

Neyse, mızıldanmayı bırakayım; Buika’ya döneyim:



Buika’nın bu şehirde hatırı sayılır bir seyirci kitlesi var. İstiklal Caddesi'nde, bir sürü kafede, radyo kanallarında sürekli onun şarkıları çalınıyor. “Şimdi beni nasıl incittiğini anlayamıyorum, o kadar aşkı/mutluluğu bana tattırdıktan sonra” diye çığlık atan bu kadına bir yerde mutlaka denk gelmişsinizdir:


Buika ''No Habra Nadie En El Mundo'' (Romi)
Yükleyen rominazin. - Diğer müzik videolarına göz atın.

Yanlış anlaşılmasın, şakır şakır İspanyolca anladığım yok. Aslında benim İspanyolca bilgim “Una Mas Cerveza Por Favor” -bir bira daha lütfen- demekten öteye geçemiyor. Ama ne zaman Buika’dan “No Habra Nadie En El Mundo” yu dinlesem boğazımda bir şeyler düğümleniyor. Evet, bu kadının ne dediğini anlamasam bile söylediği şarkılardan etkileniyorum, sesinden, çığlıklarından, kavgasından, acısından, çaresizliğinden ve gücünden. Tıpkı flâmenkonun ve fadonun bana dokunduğu gibi hissettiriyor, içimdeki tüm sevgiyi, öfkeyi ve pişmanlığı, kararlığı ve o büyük sancıyı, üç dakika içinde hatırlatıyor…

No Habra Nadie En El Mundo beni bu kadar sarsınca albümü aldım. Buika’yı ve şarkılarını araştırmaya başladım. Ekşi Sözlük’te Azuth’a sonsuz teşekkürler. Şarkıyı Türkçeye çevirmiş, eklemiş:

Sular serbest kaldıklarından beri
kaynaklarının dışında özgürce akarlar
yaseminler ağlamış
ve anlamıyorum neden senin de ağladığını kızım
neden gözlerin ıssız kalmış.
Güzel bir öğleden sonra, zeytin ağaçları altındayken hiç kimse,
hiç kimse seni nasıl sevdiğimi görmedi, nasıl sevdiğimi seni
ve şimdi zeytin ağaçları uyuyorlar, ama ben uyuyamıyorum.

Dünyada kimse yok ki derdime derman olsun.
Senin gururun sayesinde açılan yarama
şimdi beni nasıl incittiğini anlayamıyorum
o kadar aşkı bana tattırdıktan sonra

Dönüşünden sonra sana tüm şiirleri okumayı düşündüm,
Aşk hakkında ve acı çekmek hakkında olanları,
bana geri döndüğünde kızım, seni öpücüklerimle kaplayacağım
ve uçacağız yukarılara, bulutların yavaşça estiği yukarılara
dudaklarım vücudunda yavaşça akıp gidecek,
o kadar yavaş ki zaman anlamak için duracak


Önce bir şarkı, ardından albüm, diğer albümleri derken bir Buika sever olup çıktım. Ayrıca Buika’nın referansları da o kadar sağlamdı ki daha önce nasıl keşfedememiş olduğuma hayıflandım.

Buika ile bu kadar geç tanışmış olmak benim için utanç verici. Ben ki kendimce Almodovar filmlerindeki müziklerle ilgili bir araştırma yapıyorum, Mariza dinliyorum, Pat Metheny hayranıyım ve bir şekilde bir sürü kere Buika dinlemişim. Ve Buika'nın beni çarpması bir Gebze yolculuğunda trafikte sıkışmaktan ötürü radyo kaynaklı. Onca umutsuzdum ki müziği beni çok rahatlattı.

Buika'nın Referansları:



Pedro Almodóvar filmlerine müzikleri ile eşlik etmiş. (Mesela; Kika’da “Luz De Luna ile) Almodovar; film jeneriklerinde Buika’nın görünmesi ile yetinmemiş, son albümüne yazı eklemiş: -copy-paste sağ olsun-

“Şarkıları bizi kendi aşk hikayelerimizle yüz yüze bırakıyor... Ve öyle bir yere bırakıyor ki, en çok hayal kırıklıklarımız göze çarpıyor. Dahası, onu şarkı söylerken dinledikten sonra herhangi biri aynı hataları yapmaya kesin kararlı olabiliyor çünkü tutku içinde herhangi bir kural, sağduyu, tedbir ya da pişmanlığa yer yok...” Pedro Almodovar





Fado’nun son Rodriguez’i –Fado severler bu ifade tamamen kişiseldir, ön yargı duymayın: Fado benim için öncelikle Amalia Rodriguez demek- Mariza’nın son albümündeki “Pequeñas Verdades” adlı şarkıyı beraber seslendirmiş. Tüm albüm, Mariza’nın diğer şarkıları çok güzel ama bu şarkı bambaşka…



Costa Rica’nın efsanevi kadını Chavela Vargas’a ithaf ettiği bir albüm yapıp selam yollamış.



Ayrıca çırılçıplak bir kadın. Kendisini hiç sakınmadan ortaya koyabiliyor. Ailesi Ekvator Gine’sinden göçmüş İspanya’nın Mayorka’sına. Oturdukları bölgedeki tek esmer derili aile imiş, bir göçmen, farklı deriden olmanın tüm eziyetini yaşamış. Önce Çingeneler ile sonrasında Flâmenko ile tanışmış. Madrid’e yerleşip müzik yapmaya devam etmiş. Kendini sakınmasızca ifade edebilir hale gelmeden önce sahnede Tina Turner taklidi yapmaktan, eserleri kabul gördüğü şekillerde sunmaktan öteye geçemeyen bir İspanyol Çingenesi benzerinden fazlasını sunamamış.



Çalışmış, çabalamış –kişisel gelişim kitabı kalıbı gibi oldu ama- kalbini ve tüm ayrıksılığını anlatmaya başlamış. Yolu Pat Metheny –ki kendisi benim caz tanrılarımdan biridir- ile kesiştiğinde hayatı da tamamen değişmiş.



38 yaşında. Dört albüm yapmış. Nina de Fuego “Ateşin Kızı” albümü ile yılın en iyi Albümü ve En iyi Prodüksiyonu olmak üzere iki Latin Grammy ödülü almış. Yitip kaybolmak yerine, daha fazla zorlayarak –onun durumunda bu mükemmelliğe gelmek için çok içki ve sigara içti gibi hırçınlık, hayranlık ve cehalet dolu bir yorum yapıyorum, aldırmayın.- sesini ve şarkılarını başka hiçbir şeye benzemez kılarken, kendini ortaya daha da koymuş.

Burası Biraz Magazin:

Buika –esas kadın- adını bilmediğim biri -esas erkek- ile evli iken, yine adını bilmediğim –esaslı diğer kadın- bir kadına âşık oluyor ve hep beraber yaşamaya başlıyorlar. Sonra bir şekilde yürümüyor vs vs.- Biseksüel olduğunu saklamıyor ve tarihe geçecek bir cümle ile bunu ifade ediyor:

"What rule is there that two people can’t love a third person?'’


“Basit ve tartışılmayacak kadar yerleşmiş haklılıklar” dan tam da bunca sıkılmışken birinin çıkıp böylesine güçlü bir söz söylemesi nefes veriyor. Neye "evet" neye "hayır" diyeceğimizi bile anlayamaz ve hep beraber tribünlerdeki taraftarlar gibi davranırken, bu benzersiz sese ve akla sahip kadını saatlerce dinlemek istiyorum. O İspanyolca anlatsın bense onun gücünden ilham alıp “Una Mas Cerveza Por Favor” diyeyim.

20.07.2010 tarihinde Sepetçiler Kasrı’nın yine uygun bir mekân olmadığını düşünüp mızıldanmak yerine havuzun kenarında kahvemle bekliyorum Buika’yı. Evet, konserden hiç zevk almayacağım, yanımdakiler hiç susmayacak. Ama orada olmayı tercih ediyorum, kaçırmak istemiyorum onun ışıltısını. Ve tüm ışıltısı, son derece seksi ve yumuşacık hali ile bana cevap veriyor:

When you are in front of a last drink or love, you say "Can I have another one please?"

İkimiz de biliyoruz bu kadar kolay olmadığını.

Bir içki daha isterdim ama ortam müsait değildi...

Bu arada Sepetçiler Kasrı işletmesi artık belediyeye geçtiği için içki satışı yokmuş ama içki ile girmek serbestmiş(!) Tespit ettim, yanımda sağlı sollu oturan kişiler bir sürü viski ve bira içti, içtikçe daha da coşup sohbet etti. Böylece hep beraber bir konseri daha harcamış olduk. Keşke İKSV daha öngörülü davranıp konseri Açıkhava’da yapabilse imiş…

Buika’nın Sepetçiler Kasrı konserini kaçırdı iseniz çok üzülmeyin. Zaten, onca dağılan ses ve hararetli izleyici ile konserden keyif almak çok mümkün değildi.Yine de konseri kaçırdığınıza hayıflanıyorsanız 6 Ağustos 2010 da İstanbul’da Suada’da bir başka konseri var.

Tutku ve nefes alarak kalın,

Gülda

Konserden Kareler:









link


"Soledad" (Yalnızlık) - El Ultimo Trago - Concha Buika
Yükleyen ibexes. - Yüksek çözünürlüklü video keyfini yaşayın!

Bu yazı 31 Temmuz 2010 tarihinde ayseninkitapkulubu.blogspot.com ’da yayımlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Paylaşmak İsterseniz

Related Posts with Thumbnails